Sandra Bullock karlı dağlarda yaşayan küskün bir stratejisttir. Küskün olmakla birlikte, harcanabilir olmak da bir diğer cazip özelliği (seçim stratejisinde çalışacak en kritik kişinin harcanabilir olmasının katkısı neyse??). İlk ilgimi çeken, görsel olarak, kaş ve saç rengi ile verdiği (bence) uyumsuzluk oldu. Kendisini daha önce defalarca yenen bir rakibi ile yeniden karşılacağını öğrendiğinde birden işi almayı kabul etti.
Bolivya'ya geldikten sonra epey bir süre etkisiz olarak olayları izleyen, mutsuz ve hedefsiz stratejist, yine rakibinin bir atağı ile bir anda hayata dönerek stratejilerini sıralamaya başladı ve nihayetinde seçimi kazanmayı başardı.
Yapısal ve kurgu olarak değerlendirdiğimde filmi başarılı olarak bulmam mümkün değil. Film boyunca kazanan adayın, stratejistinin yönlendirmeleri ile süper bir patlama anı yaşamasını bekledim ama gerçekleşmedi. Otobüs yarışı ne alaka? 10.000.000 nüfuslu ülkede, sarayda yaşayan başkan adayı ülkesini gezerken Bolivya'dan bir tek danışman ile birlikte çok hurda bir otobüs ile seyahat ediyor. Bu kadar adamla miting, seçim kampanyası yürütülür mü?
Yapı ve kurguyu bir kenara bıraktığımda, algı yönetimi ile ilgili güzel bir film izlediğimi düşünüyorum. Ülkemizde de 2015 yılında 2 genel seçimi yaşadık. Seçim kampanyalarında duyduğumuz, okuduğumuz ve hatta bize gösterilenlerin gerçekliğine inanmalı mı yoksa bizi manipule etmek için uydurulan senaryolar olduğunu, bu filmi izleyenler bir daha irdeleyebilir. Hatta korku yayarak toplumların kolayca yönlendirilebildiğini de yeniden görebilir. Sandra Bullock'un film boyunca her konuda kullandığı alıntıları da beğendim.
2005 yılında aynı adla yayınlanan belgesel nitelikli filmden esinlenerek çekilen filme, algı yönetiminin sonuçlarını sergilediği için 8.0 olarak değerlendiriyorum.
Sizler de düşüncelerinizi paylaşır mısınız?
No comments:
Post a Comment