Sunday, March 27, 2016

The Hateful Eight - Öfkeli Sekiz (2015)

Karlı bir kış gününde esiri ile birlikte seyahat eden ödül avcısı  yolda iki yaya ile karşılaşır. Arkadan gelen fırtınanın da etkisiyle (kendi şartları ile) otostopçuları arabasına almaya karar verir. Kötü hava koşullarından korunmak için ulaştıkları ilk hana sığınıp sonrasında yola devam etmeyi düşünmektedirler. Zaten ne olacaksa hepsi işte o handa olacaktır. Samuel L. Jackson aksanı ve güçlü oyunculuğu ile beklediğimiz gibi göz doldurdu.

Birbirlerini bir şekilde tanıyan, ancak o gün tamamen tesadüf sonucu karşılaşan Marquis Warren  (Samuel L. Jackson) ve John Ruth (Kurt Russel) bir takım  güvenlik önlemleri uygulaması sonrası beraber yola koyulmuşken, yolda bir kişi ile daha karşılaşırlar. Takıntılı ödül avcısı John Ruth, yakaladığı kaçakları diri olarak teslim etmesi ile gurur duymaktadır. Bu hassasiyeti yüzünden avlarını canlı taşımak zorundadır. Canlı av taşımanın riski olarak, karşılaştığı her kişinin, avını çalmak veya kurtarmak düşüncesi ile kendisine yaklaştığı yönünde paranoyaklaşmıştır.  İkinci otostopçuyu almak zorunda kalması ile birlikte Binbaşı Marquis ile ittifak ile yollarına devam ederler.

Fırtına öncesi ulaşmak istedikleri hana geldiklerinde bildik işletmecileri göremedikleri için şaşırırlar. Binbaşı Marquis, emanetçi işletmeciyi yalnız bırakmadan incelerken John Ruth da içeride karşılaştığı diğer yolculardan ciddi huzursuzluk duyar. Hatta paranoyasını dinler ve hepsinin silahlarını toplar. İçeride silahlı sadece kendisi ve Binbaşı Marquis kalır ki bu şekilde orada geçirecekleri günlerde güvenliği tesis edebileceğini öngörür.

Bir Tarantino filmi olarak, Kill Bill* veya Zincirsiz** filmlerine göre daha az sahne ve mekan, daha az kişi, Rezervuar Köpekleri*** filmine göre daha çok mekan ve sahne diyebiliriz. Benim beklentim Kill Bill tarzı olduğu için izlerken şaşırdığımı belirtmeliyim. Limitli mekanlara rağmen ayrıntılı dialoglar çekimi belli bir aşamada tutuyor. Binbaşı Marquis'in direk meydan okumadan yaşlı generali tahrik etmesi ve nefsi müdafaa görünümlü cinayetine herkesin kayıtsız kalması bireyselliğin ve kendi can derdine düşmüş olmanın bir ifadesiydi. Gelir gelmez generale saygısı ile birlikte tarafını da belli eden Şerif'in bu konuyu bu kadar kolay hazmetmesi beni şaşırttı.

Joe Cage, Osvaldo ve Bob'un kendi karakterlerine çok iyi bürünmeleri, her birinin kendi stiliyle birlikte kendi hikayesine de sahip olması izleyicileri etkilemek anlamında başarılıydı. Tabii, bütün bu hazırlıklar ne John Ruth'un paranoyasına engel olabildi, ne de Binbaşı Marquis'in ince ayrıntılardan gerçeğe ulaşmasına.

Esirin bir kadın olmasına rağmen, ödül avcısının son derece sert davranışlar sergilediği ve en yakın dostun beldeki silah hızlı davrananın ayakta kaldığı bir "western" filmini Tarantino bakışı ile izledik. İzleyici olarak bir taraf seçmenin pek kolay olmadığı gibi, sonucu tahmin etmek de oldukça zordu. Irkçı tavırlarını sergilemekten hiç çekinmeyen Şerif'in finalde Binbaşı ile aynı tarafta kalması da beklentilerin aksineydi.

IMDB'de verilen 7.9 puanını birazcık abartılı veya Tarantino ve Samuel L. Jackson hayranlığına bağlıyorum. Benim değerlendirmem 7.0. Samuel L. Jackson hayranları dışında özel bir tavsiyem yok.



Sizler de düşüncelerinizi paylaşır mısınız?

2 comments:

  1. Enni Morricone üstadın müziklerinden bahsetmemişsin! Oscar alan, spagetti westernleri unutulmaz yapan müzikleri besteleyen bu üstatı bahsetmeden filmi yorumlamak olmaz! :-)

    ReplyDelete
  2. This comment has been removed by the author.

    ReplyDelete