1968 yılında ilk defa yapılacak “Golden Globe” yani Altın Küre yelken ile dünya turu yarışması ile ilgili gerçek bir hikayeden uyarlanmış Merhamet filmi. İngiliz Sunday Times gazetesi tarafından organize edilen bu yarışta, yelkenciler hiç durmadan dünya turu yapıp yine yarışı İngiltere’de bitiriyorlar. Yelkene olan ilgim yüzünden oldukça merak ettiğim bir filmdi. Hatta heyecanımı kaçırmamak için ne hikayeyi araştırdım, ne de tek cümle yorum okudum. Sadece filmi izlemek istedim.
En özet hali ile hayal kırıklığı. BBC yapımcılığından böyle bir sonuç olmasına çok şaşırdım.
Koyda ailesi ile hafta sonu etkinliği olarak son derece sakin ortamlarda yelken yapan kahramanımız bir denizcilik fuarında daha önce hiç yapılmayanı yapmak konusundaki söylevlerden oldukça “gaza gelerek” dünya turu yarışına katılmaya karar veriyor. Ne deniz tecrübesi, ne kendi kendine yetebilme yeteneği ne de alakalı başka birşey yok. Ama bir karavan üreticisini (her nasılsa) kendisine sponsor olmaya ikna ediyor. Bu tür yarışlarda hiç denenmemiş bir tür olan, 3 gövdeli tekne (trimaran) inşasına başlanıyor ancak nasıl bir plan varsa önce Haziran, sonra Temmuz sırasıyla Ekim’e kadar erteleniyor suya iniş. Son gece kahramanımız contaların asıl conta olmadığını, uygun olmayan ama zorunluluktan başka birşey kullanıldığını söylüyor ve ekliyor, istersen gitme!
Ben hala heyecan ile bekliyorum birşeyler olacak diye, ama film hala aynı tadda (ya da tatsızlıkta) devam ediyor. Paşamız günler içinde yarıştan umudu kesip, kısadan dönmeyi planlıyor ama bu arada telsizden gerçek olmayan lokasyon bilgisi paylaşarak, öncelikle ailesini, sponsorlarını ve bütün takipçilerini aldatıyor. Zaman içinde bu yalana dayanamayıp İngiltere’ye hiç dönmemeye karar veriyor. Film bitti.
Gerçek olaylardan uyarlanmış anladık ama, bunun neresi ilginç ben hiç anlamadım? Zaten bu adamı denize bırakmak doğru değil. Tekne suya indiği gün yarışa başlıyor. Rahmetli Sadun Boro* üstadımızın Kısmet yelkenlisi de ciddi testler olmaksızın dünya turuna çıktı ama, başarısı ortada.
Hikayeyi bir yana bırakıp filmi düşündüğümde, görseller ve çekimler de en az film kadar zayıf. Doğru düzgün ne bir fırtına çekimi, ne bir uğraş var. Adamın olayı su alan gövdelerin suyunu kova ile boşaltmak. Yine önceki dönemlerde yorumunu paylaştığım Denizin Kalbinde filmini de çok beğenmemiştik ancak görseller olağanüstü başarılıydı.
Kendi çapında amatör denizci olarak hiç beğenmedim filmi. Hatta şimdiye kadar denizcilik ile ilgili seyrettiğim en kötü film diyebilirim. Adının neden Merhamet olduğunu bile anlamadım. Adam aylarca fırtınalar ile boğuşmuyorki, kendi hayaline aldanıp sonra insanları aldatıyor, en sonunda da utancına yenik düşüyor. Belki Utanç dense daha anlamlı.
Sizler de düşüncelerinizi paylaşır mısınız?
No comments:
Post a Comment